26 Temmuz 2012 Perşembe

ölü

kıvırcık kumral saçları vardı. iri ela gözleri... çok küçüktü henüz, düzgün konuşamazdı ama utanmazdı şarkı söylemekten, herkesin içinde dans etmekten. sevdiriyordu kendini. şımartılıyordu. küçük pamuk ellerinden tutmak su içmek gibiydi. dizlerimde uyutmasam sabah olamazdı. bunu hak etmek için ne yaptım diye sorgulayamazdım bile. öyle korkardım ki. onu ellerimde büyütme fikri daha fazla güçlendirirdi beni. daha fazla inanırdım hayata. acıtmazdı hiçbir şey.

çok sakındım. toz değmesin diye üstüne titrerken nasıl oldu, hastalandı. bakışlarındaki ses suskunlaştı, can gitti ellerinden. şarkıları öksürüklere karıştı. ben çırpındıkça o soldu. elimden bir şey gelmeyecekti ama ölüm olmamalıydı son çare.

ben bu kadar severken farkedemedim belki. seviyormuş gibi duruyordun. bir elinden ben tutarken o masalın bir elinden sen tutuyordun. sahip olduğumuz o hediyeye verdiğim değeri sen de veriyor gibiydin. cinayeti teklif ederken acılarını dindirmek istediğini sandım. sonsuz mutluluğa çabucak ulaştırmaktı ölüm. başka bir hediye daha verilir, üzülme dediğini sandım. senin için sadece ayak bağı oluyordu belki, baş ağrısıydı. çabuk usanmıştın. kurtulmak istedin. hepsi bu.

lanetlenmiş iki katiliz. aramıza giren hayaleti görüyorsun değil mi? ne kadar soğuk. yüzüne baksam kan akıtıyor gözlerime, konuşmaya başlasam parmakları boğazımı sıkıyor.

korkunç değil ama o, hala güzel ve hala bizim.

uiy!

Aslında baya da canım sıkkındı. Kafamda yüzlerce hayalet dolanıyordu.
Ama entesan bir dünyadayız. Sildi süpürdü tozları şu kadın, yazacaklarımım unuttum.