27 Eylül 2010 Pazartesi

saçmalıklar silsilesi- üşütük

internetim yok ulan!! yerin altında kalmış bi dairede çekmez tabi.  apartın merdivenlerini mesken edicem artık napiyim. bi iyileşiyim de.evimde hissedebileceğim yakın bi cafe bulmam lazım.. ne düşünüyorum biliyo musun dear. gidicem mesela oturcam açıcam bigisayarımı mis gibi gelcek garson ne istersiniz dicek ben de sıcak su dicem ve çay kaşığı.. sonra da çıkarcam çantamdan sallamamı ya da 3ü 1 aradamı böle bezdircem kendimden. ama ama napiyim yani bi çaya da 5 lira mı veriyim ha söle garson efendi ben mi dedim turistlere gelin burayı turistik yerleşim olayına çevirin fiyatlar kol gibi olsun diye..

hastayım dedim bilmem farkettin mi. (sensiz nasıılım bak banaa gel de bi çoorbaa yap banaa) abartılcak bişi değil. ufak bi soğuk algınlığı. geçer bi kaç güne. yine de sevmiyorum mendillere
bağımlı yaşamayı. baş ağrısıyla uyanmayı. kahkaha atmak isterken öksürük nöbetine girmeyi. en önemlisi güzelim parfüm kokularını alamamayı. ama nezleli bi ses tonu olur ya o işte güzel.  seviyorum o zaman. şarkı bile söylerim.

dearcım işte yine herşey %85 güzel ama ben bilgisayarın başında böyle melankolik takılıyorum..  defterden soğudum bak. napıcam bilmiyorum. küstüm aslında ya da mazaret uyduruyorum. yine yazarım yea çok özenerek almıştım bitiriyim. orda daha sıkı saçmalayabiliyorum bi de..:P

ah net olaydı bi de sayfama uygun(burası biraz meçhul ama bi şekilde bağlantı buluyosundur di mi) resim arardım googlecığımdan koyardım yayınlardım bi de. gerçi sen bunu okuduğunda bunları yapmış olucam. off kesin sıktım seni biliyorum ama bırakma beni. toparlicam kendimi en yakın zamanda. umarım..

o hoo benim yatmam lazım dear bak aklında bulunsun gece 11le 3 arası uyumak lazımmış. vücut kendini
güncelliyomuş falan. o saatlerde uykuda olmazsan erken yaşlanırmışsın.. yaa öle. şimdi yarımı buçuk geçiyo bi de sevgili dear betül yatar.

inanmicaksın ne oldu ahanda şimdi kutu kadar odamdayım veee net var :D yüce rappim kıyamadı bana.. e bi de hastanın duası kabul olurmuş. ehehe..

21 Eylül 2010 Salı

yine gidiyorsun


mükemmelliği senle tanımıştım. genelleme yaparken hep seni ayrı tutardım. uzaktaydın ama benimdin. sana değecek tozu öyle bi üflerdim ki kıyamete kadar konamazdı bi yere.

küçüktüm. hakkında bildiklerim benden de küçüktü. biz kaç kardeştik gerçekten. o dört rakamında ben ne kadardım. benim abim var derken acaba abi kavramından ne kadar haberim vardı. öz bir yabancıdan farkımız neydi. peki niye çok sevdim seni o kadar. sen niye sevdin beni? ilk defa yurt dışına giderken otobüsü geri döndürüp bana sarılmışın ya. hatırlamıyorum işte. sigara içtiğini babama söylemeyeyim diye tembihlemene rağmen ilk fırsatta ellerimle dört yaparak abim bu kadar sigara içti demişim. bunu da hatırlamıyorum..

biraraya geldiğimiz o bir haftalar onbeş günler rüya gibiydi benim için. işte bu adam benim abim diye basbas bağırırdı gözlerim. beni anlayan beni seven o olmasaydı ne yapardım dediğim adam bu diye..

her gelişinde sen yaşlanmış ben büyümüş(!) oldum.. sıradan bir büyük gibi uyarmaya başladın artık. beni anladığını söylemene rağmen.. evet anladığını biliyorum. bana güvendiğini de. ben burda yaşıyor olsaydım çok daha sıkı bi hayatın olurdu dedin. doğru.. şimdiki gibi başıma buyruk olamazdım. ama aynı odayı paylaştığım bi abim olurdu. neyi sevip neyi sevmediğini bilirdim. konsere gitmek için üniversiteye gitmeyi beklemezdim. beni zorla fenerli yapar maçlara götürürdün. birlikte yemek yapardık. belki seni bu kadar sevmezdim. belki kavga bile ederdik. ama benim abim var derken dolu dolu hatırlardım anılarımızı.

istediğin gibi değilim. endişeleniyosun. uygun bulmuyosun düşündüklerimi. bencilim sana göre. sınırları zorluyorum. çizgiyi aşıyorum hatta. annemle aramı düzeltmemi istiyorsun. yadırgamıyorum bunu. tanımıyosun çünkü beni. şu saatten sonra da bişileri değiştiremeyiz. ama yine ben senin yanındayken işte bu benim abim diye bağırıyor gözlerim. genellemelerde ayrı tutuyorum hala. mükemmel olmasa da mükemmele en yakınsın benim için. o da sigara içtiğin için yani. içmesen mükemmelsin. hala geldiğinde sanki hiç gitmemişsin oralara, bi saat önce berabermişiz hissini duyuyorum. ve hala her gidişinde araban sokaktan dönüp görüş alanımdan çıkınca hüngür hüngür ağlıyorum..

okulun yolları taştan..

bisikletimi kömürlüğe kilitlediğime göre gitme vaktim gelmiştir.

kalacağım yeri ayarladım. öyle bir yokuşu var ki yolun nerde bittiğini göremiyosun. öyle dik. küçük de bi yer. hem bodrum katı. çevresi de bi garip tekin değil gibi. ama sahile yakın.

özleyecek miyim acaba annemi. telefonda konuşurken sesim boğulup neler oluyo diye sorarken o, burun çekişlerimle cevap vericek miyim. hiç sanmıyorum ama olmuştu önceden ya belki bi ihtimal yine özlerim. aslında özlem de değildi o sadece sesini duyunca bi ağlama krizi gelmişti. ben ayrılıklara alışığım.

bok gibi bi gün geçirdiğim dear. yazmadan edemedim harbi balataları sıyırcaktım. her şey çok normal başladı oysa. uykumu alamama rağmen dişçi randevuma yetişebilmiştim. işim çabuk bitmişti. erkenden dönüyordum. doktorun tellerin çıkmasına daha 4-5 ay var demesine rağmen moralim düzgün mutlu mesut geçtim göztepe parkından beklediğim 16Dye bindim. hala her şey normal.. az yolcu vardı ve ben mışıl mışıl uyuyacaktım. ki öyle de oldu. ve başladık.. normalde ben her yolculukta az da olsa kestirmeme rağmen ineceğim yerde uyanırım mutlaka. bu özelliğime bayılırm hatta. ama bu gün gözümü açtığımda bi kaç durak geç kalmıştım. hemen inip yürüdüm. kendi kendimi sakinleştiriyorum bi de ne gerek var alt tarafı uzunca bi yol yürüycem diye. hatta yolda kendime çikolatalı süt aldım avunmak için.. neyse geldim eve rahat rahat oturuyorum. bi sürü uyucam diye seviniyorum falan. sonra bi arkadaşa mesaj atmak istedim. arandım tarandım yok. bildiğin kayıp telefon. ev telinden aradım kapatılmış. aha dedim sıçtık. atladım bisiklete taa 16Dnin son durağına gidicem. ıkına ıkına vardım oraya. sağolsun şöför amcalar baya araştırdılar ama nafile. gitti telefon. allahtan kendi telefonum serviste kıytırıktan bi telefonla idare ediyodum. kıytırık da olsa iyiydi ama :( neyse o yolu geri teptim. ha eve geldiğimde annemle yaptığımız ağız dalaşından bahsetmedim gerçi bu annemle benim için normal bi olay ama genelde pek sesimi çıkarmayan ben onca yol yürümüş olmanın verdiği sinirle baya hırslandım. 40 yılın başında okkalı konuşuruz adımız pabuç dilleye çıkar. neyse dönerken bisikletimin çamurluğu çıktı. onla da uğraştım. eve geldim bisikleti koyarken bi odun kafama devrildi. hattımı tekrar çıkartmak için çarşıya indim. o sırada da bissürü yürüdüm apoyla falan buluşmaya çalıştık e tabi tel olmayınca zor oldu...şimdi hat ablamın üstüne illa o olcakmış yanımda. tee küçükyalıdan yeğenim ablamın nüfus cüzdanını getirdi ama yok neymiş turkcellin kuralıymış da bikbikbik. ezik büzük döndüm eve. akşam büyük ablama doluştuk ben gidicem ya abimlerle bu yıl ki son görüşmemiz olucaktı. abim ve yengem yurtdışında yaşıyolar da yılda bi kez geliyolar falan. sen arabadan in elimde ağır market poşetleri dilim dışarda sürüne sürüne yürüyorum. kafama tonk diye bi ağacın dalı takılmasın mı. saçıma takıldı gerçi. hayır yani 160 boyumla bu nasıl oldu anlamadım ama evet dedim boktan bi gün bu ve hala bitmedi. gerçi sonra pek bişi olmadı çay döktüm üstüme ama günlük sakarlıklarımdandı zaten. öyle işte..

ama bu gece öyle bişi yapıcam ki dear iyi mi kötü mü karar veremedim ama yapıcam. madem telefonum kayıp numarası yok artık. temelli silcem onu. oh olsun ona..

sevgili prens kaybeden sensin.

20 Eylül 2010 Pazartesi

tırım tırım tırsıyorum

meğer ben hiç sevmemişim. hep arzu etmişim. merak etmişim. o kadarla kalmış. sevgi arzunun gerçekleşmesiyle başlarmış..

şimdi dear dear, ne farkettim biliyomusun. bilmiyosun.. gerçi iki insan hayatını inceleyip genelleme yapmak doğru mudur bilemem ama bana mantıklı geldi. takip ettiğim blog hatunlarında dikkatimi çeken şu idi. bu zatı muhteremlerin ilk yattıkları adama hastalık derecesinde bağlanmaları, hayatlarını ona göre şekillendirmeleri ve terkedildiklerinde ayarlanın baya baya bozulması uzun süren depresyon vee sonraki adamlara bağlanmaktan korkup onları oyuncak gibi parmağında oynatmaları. yani sözün özü o asıl adamdan sonra zehir zemberek bi hayat. unutulamayan bi aşk acısı ve tek gecelik ilişkilerle avutulmaya çalışılan kırık bi kalp. off darlandım.

o vakit diyebiliriz ki bu ilk herif çook önemli. aslında sen ona bekaretini değil hayatını veriyosun. gibi bişi işte. korkunç değil mi? oysa ne kadar basit bir adam için.

hiç yoktan heycan yaptım

sabahın erken bi saatinde pastaneye gittim. çıkarken radyodan bi şarkı çalmaya başladı. tanıdık gelen bi ses bi tuhaf sıcaklık kapladı içimi. durdum orta yerde. sonra hatırladım. ki ben bu şarkıyı dışarda ilk defa duyuyordum. geri geri giden adımlarımı itekledim. içimden devam ettim. durup dinlesem ne değişecekti?

şarkıyı duyduğumda sanki sana sarılmışım gibiydi. bu hoşuma gitti. onca şeye rağmen kızamıyorum ya sana...

13 Eylül 2010 Pazartesi

burdayım yani

pek bi sessiz kaldım farkındayım. yazmayı istediğim bi kaç şey var ama kafamda otursun istiyorum. hemen triplere girdim gibi di mi :P

biraz duygularımdan uzaklaşmak istiyorum aslında. her zaman aklında biri olması o beyninden kaçmasın diye gözlerini süzüp devamlı uzaklara dalmak. hüzünlü bakmak.. dünyaya çift kişilik bakmak.. güzel evet. her kararında onun varlığını hesaba katmak. planlarını ona göre yapmak. farkında olunmadığın biri için çok şey bunlar güzel şeyler..

hiç gocunmam. böyle olduğu için eksilmem. ben acıyı seviyorum. mazoşist bi tarafım var..(birisi şimdi eminim bi taraf mı? diye isyan eder bütünüyle mazoşist olduğumu söyler :) muck:P) ve bu aptalca tutkum onun götünün kalkıp hissettiğim bu şeyi küçümsemesine kadar devam eder. gurursuz olduğumu asla iddia etmedim. onu kontrol edebiliyorum sadece..

duygularımdan uzaklaşma sebebim usandım diye değil yani. neden bilmiyorum kendimle ilgilenmek istiyorum bi süre. şımarmak, şımartılmak.. biraz toparlanmak belki, güç toplamak. kendimi daha ağır yenilgilere kalbimi daha erişilmez insanlara hazırlamak..

hayatıma dolduracağım şeylerin bi listesini yaptım bu yıllık:
spor
resim(doğuştan yetenekliyim de :P)
yazı ve şiir
gitar
kpssye ön hazırlık
okul dersleri
ehliyet
horon kursuna da gitmek istiyorum ya neyse

umarım aksilik çıkmaz..

it's my life ;)

3 Eylül 2010 Cuma

bırakıp giderken yaz..

pencereler açıkken uyayamayacağız artık.. sinekleri kovmak için hazır durmayacak ellerimiz. yastığımızın öbür tarafını çevirmeyeceğiz kendi sıcaklığımızdan bunalıp..sabah serinliğinden ürperen tenimizi avutmaya yetmiyecek pikelerimiz.. ve uyandığımızda gözümüze batmayacak gün ışığı.. çocuk sesleri karışmayacak sokak satıcılarının bağrışlarına. içimizi gösteren ince kıyafetlerimiz uzunca bir süre tatile çıkacak..akşam sahile inip dondurma yiyemeyeceğiz.. ufak bi meltem dokunuşuyla mutlu oluşumuz çok geride kalıcak. denizin tuzlu suyunda serinlemek korkunç gelicek.. boşalan havuzları yapraklar dolduracak..buzdolaplarından yavaş yavaş eksilecek soğuk sular..

ne kadar sıcaktı oysa değil mi.. anamızdan emdiğimiz sütü popomuzdan ter olarak çıkarttı resmen.. gölgelere doluşup yelpazelerimizi konuşturduk.. klimalı ortamlarda bulduk huzuru.. ama akşam olunca o tatlı rüzgarla unuturduk sabahki kızgınlığımızı.. bırakırdık hamağa uyuşuk bedenimizi.. kavun kokuları gelsindi buram buram.. gece sohbetleri başlasındı. yıldızlara bakıp onun isminin baş harfini çıkartırdık. çayın sıcaklığı hiç rahatsız etmezdi halbuki.. kimse yadırgamazdı yaz günü çay içeni..

bense tüm planlarımı yaza erteleyip yaz gelince ihmal ederim hep.. kalbimi hoplatan birileri hep yazın çıkar karşıma ve bitmesiyle çeker gider o da..

özleyeceğim. şeftaliyi karpuzu kavunu kirazı çileği eriği üzümü roma dondurmasını trenin açık camından esen rüzgarla uyumayı.. vapurda saçlarımın karmakarışık olmasını.. terliklerimle şıpıdık şıpıdık dolanmayı.. günün en sevdiğim saatlerinde denize bakmayı.. bisikletimle evden uzaklaşmayı..yeğenlerimle toplanıp film izlemeyi.. patlayan mısırları seyretmeyi...

bu yaz çok umut verdi bana ve sonra koca bir tokat patlattı suratımda..

2 Eylül 2010 Perşembe

but my heart is open, my heart is open to you...

kendimi aşk meleğinin oku gibi hissediyorum. hangi kalbe saplansam o başkasına aşık oluyor. ve kısa süre sonra ordan sökülüp atılıyorum. sonra o beni yerden kaldırır da tekrar kalbine saplar diye bekliyorum. başka birileri oluyor beni yerden kaldırmak isteyen. ama yok nedense beni acıtana meylediyorum.

hani bir kaç saate kadar hayallerim vardı. umut denen şey ne kadar kötü. şimdi yok işte. katıksız bir aptal olduğum tekrar yüzüme çarpıldı. ama ben napıcam beni önemseyen diğerleri varken gidicem başkasını seveni düşüncem. biri gitti.. öteki gitti.. bu da gitti.. ama gittikçe bu insanlar hayalimdeki adama daha çok yaklaşıyolar. belki diyorum bu bir işaret. giderek yaklaşıyorum en sonunda o gelicek ve kalıcak yanımda. ama ama işte avutmak yetmiyor kendimi. onun orda yaşıyor olduğunu bilmek. başkası için heycanlandığını bilmek ve beni umursamadığını görmek iğrenç.. ama hepsi çok iyiler. kırmıyolar beni hayatlarından koparmıyolar.. senin burda yerin yok demiyorlar. onlardan nefret etsem belki daha rahat olur. biri başardı gerçi onu. ama diğerleri sanki durum bu ama gitmesen de olur zaten sallamıyorum seni der gibi..

benden hoşlanan birilerinin olmasına sevinemiyorum bile. olmuyo böyle. ben beceremiyorum yaşamayı. ne olurdu sanki. hayallerimiz ortak olaydı. göz göze geleceğimiz günün umuduyla geçseydi gecelerimiz. uzak da olsa yanıbaşında hissetseydi beni. sesimin titrek tonunda bulsaydı ona karşı hislerimi. ortada bir şey olamasa bile gizli kalan çok şeyi görüp sevinseydi avunsaydı. ona kızarken bile altındaki sevgi sözcüklerini farketseydi. anlasaydı açık açık söyleyemediğimi.. iltifat cimrisi olduğumu. aşırı ilgi beklemedim hiç. sadece başka biri olmasaydı. ben geldim ardından onun için asıl olan geldi. daha doğrusu yeniden geldi. allahım resmen düpedüz aynı hikaye..bundan öncekinde de öyle oldu. hof!!

yine çırılçıplak kaldım. beni örten umutlarım uçtu gitti. gerçeğin soğuğu iyice kamçılıyor bedenimi. bu kadar acı niye? neyin intikamı bilmem ki. kırgın kalbim işte yine diğerinin acısını henüz kapamışken. gözlerim kamaşık, bulduğum cevhere sahip olma arzusuna yeni yeni başlamışken.. onu içimde büyütüp büyütüp kocaman yapmaya başlamışken.. ama bekliyeceğim malum zamanı. o küçük hayalle belki değişir her şey diye. daha vakit var.. daha çok yeniler diye.. umarım yine aynısı olmaz ve ben yine başka bi randevu hikayesi yazmam.

home home sweet home

evimize bırakılan ikea katoloğunu görünce yine sayfaların içinde hayallerimi tazelerken buldum. hayatımda ikea katoloğunu gördüğümden beri hayalim evimi ikeadan döşemek. halısı perdesi yatağı yorganı masası mumu vazosu saklama kutuları koltuğu yastığı şifonyeri çerçevesi aynası artık evin ne eşyası varsa hepsini ikeadan istiyorum. lüks değiller bir kere basit ama çok şık tasarımları var. hiç bir zaman zengin olabileceğimi derinlemesine düşünmedim. yani hayallerimi zenginlik temelli kurmadım. hani belki kurar gibi olmuşumdur da savmışımdır zihnimden. ya da zengin bir kocam olur diye hiç ümitlenmedim. ikimiz de orta halli oluruz diye düşündüm hep. böylesi daha iyi hem. o yüzden geniş lüks evler değil de daha küçük ama aydınlık ve kullanışlı evler vardı hayalimde. ve tabi odası çok olucak. çünkü bir sürü şey düşünüyorum: müzik odası çalışma odası sinema odası spor odası falan. evet bunlar çok fazla belki bi kaç odayı birleştirmek gerekiyo ya da salona taşımak gerekiyo ama bunların olmasını istyorum. ikeanın da küçük evler için çok pratik ama şık çözümleri var. beni cezbeden tarafı bu belki de. tabi harika tasarımlarından sonra.
ve evim hakkında ufak tefek ayrıntılar düşlüyorum. mesela mutfağımda meyve tabloları olmalı. özellikle üzüm incir ve nar. büyüklü küçüklü bir sürü meyve tablosu... solonda ise eşimle beraber gezdiğimiz yerlerde çektiğimiz fotoğraflar... muhtemelen deniz ve gün batımı manzaralarını baş köşeye asarım :D ama belli de olmaz hani nerelere gideceğimize bağlı antik yerlerin fotoğrafları da güzel olur duvarda. yıllar geçtikçe çoğalacak fotoğraflar artık yer kalmayacak belki sonra diğerlerini de küçültüp asmamız gerekicek ya da daha seçici davranıcaz.. yine de çok güzel bir şey. vee yatak odasında ise kırmızı çiçek tabloları gülüdür karanfilidir sardunyasıdır gelinciğidir..vs. duvarlar krem rengi olur veya açık renkli bir duvar kağıdıyla kaplanır perdelerse bordo.. kırmızı abajurlar ve mumlar.. bence harika olur.. diğer odaların duvarlarını ise o düşünsün canım..

kesinlikle büyük bir kütüphane olmalı. artık ayrı bir odada mı olur salonda mı bilemem ama ben duvara kadar çıkan kitap yığınını görmek istiyorum. evde sinema sistemi de olmalı. yani evlendikten sonra ne gerek var sinema salonlarında büzük büzük oturmaya. tabi takip edilen filmler için bir şey diyemem ama evde film izlemenin tadı çok başka. piyanoyu çok istiyorum. kendimin çalacağından değil hani o çalsa çok da iyi olur ama -müzisyen bi koca harika olurdu- çocuklarım için istiyorum asıl. ben gitarla yan flütü halletsem piyanoya da belki başlarım ama bilemiyorum işte.. çocuğumla beraber öğreniriz belki.:)


evimin banyosu geniş ve yeni olmalı. ne gerek var aslıda değil mi.. ama nedense takıntı işte bir sürü sabun şampuan ve kozmetik doldurcam banyoya mis gibi kokucak. aynasından yansıyan ışıkla pırıl pırıl parliycak fayansları. ha şimdi hatırladım neden geniş banyo istediğimi. temizlerken rahat olayım diye. çok ilginçtir ki bulaşık yıkamaya üşenen ben banyo temizlemeye bayılırım. ama işte geniş ve yeni olmalı. şapur şupur köpükler içinde elimde fırça saçım başım sırılsıklam olmuş bi vaziyette.. seviyorum işte ya :D

balkon detayı çok önemli. hele teras falan olursa varya allaah harika olur.. çiçekler koyarım oraya bi sürü. salıncak falan da koyarız. gerçi bahçeli bi ev olursa bunları bahçede de yaparız çok daha iyi olur ama nerde artık istanbulda öyle evler..varsa bile bütçemiz yetmez ki. :/

bütün bunlar olmazsa olmazlarımdı hayallerimde. değişiklikler ve eklemeler illaki olur yıllar geçtikçe. yine de umarım kocam olucak adamla zevklerimiz uyuşsun ve şu hayallerimi çok beğensin o da önceden böyle düşünmüş olsun. ya da öyle harika zevkli biri olsun ki. öyle yaratıcı fikirleri olsun ki ben hiç elimi sürmiyim gözlerim bağlı şekilde getirsin eve ben de dayalı döşeli hazır bir eve mest olarak konayım :)  ama beraber kafa patlatıp fikir bulmanın ayrı bi zevki olur. daha çok benimsersin evini. her köşesinde ikinizin parmak izlerinin olması orayı daha bir yuva haline getirir. dii mi ama? eneğm çoh duygulandım ben yaa:( aah ulan ah!!