21 Aralık 2011 Çarşamba

daha daha..


hiç vaktin yok değil mi? sanki bir günün 24 saat olduğunu sen bilmiyorsun. yine günün sonunda ertesi güne borçlu saatlerle giriyorsun. aslında bunu düşünmek de istemiyorsun. ama çantana terk ettiğin saatinin sesini duymuyorsun diye işlemiyor sanma.. tamam tamam sustum.

bence iyi gidiyorsun fikrimi sorarsan. pes etmek için geç kaldın. pek bir şey kalmadı sona. konumuz bu da mı değil?


havalar baya soğudu değil mi? güneş çıkıyor arada ama kendini bile ısıtamıyordur.


peki bir şey daha sorayım.. 

insan aşksız yaşayabilir mi? bence de yaşayamaz. yaşıyorum diyen insan sahip olduğu aşkı farkedememiş insandır. arayacaksın bulacaksın... buldum ki ben ne çemkiriyorsun orada ağzını da yamultuyor bir de... 

annemin telefondaki kucaklayan sesinde fazlaca buldum mesela.. 

22 Ekim 2011 Cumartesi

stresten deliren öğrenciye nasihatler

koş. ayak seslerinde bastır kahkahalarını. deli sanmasın kimse yağmur altında gülerken. fark edilmeye değer ıslık seslerinin olduğunu biliyorsun. sen yürümeye devam et. bu yağmurun sonunda güneş açacakmış gibi... şemsiyeni bırak arkanda. çünkü hala yatmadan önce boş sokağa bakarak güzellikler dileyen insanlar var.

çantanda taşıdığın siyah ela mavi yeşil kahverengi gözlere ölene kadar dokunamayacaksın belki. cenneti hayal etmekten utanma. her gün bir dikiş daha eklediğin kıyafetleri kimseye giydiremeyeksin belki. önce giyinip kuşanması gereken sensin. yüzün göklere dönükse aynaya bakamazsın.

sorup durma artık başkalarının şarkıları neden bu kadar güzel diye. izlemeye doyamadığın diziler filmler ağlatıyorsa seni sevindiriyor ya da durgunlaştırıyorsa sorgulama nasıl bir insan olduğunu. seyrettiğin oyuncuları kimse görmüyor.


başarılı olmaya çalışmak zor geliyorsa sadece çalış. lütfen çalış. vazgeçtiğin her dakika omuzlarında birikiyor.

5 Temmuz 2011 Salı

the end

titrenir mi?
gün batımını izlerken
avuçlarında gelincik lekeleriyle
ve etrafında telaşlı kuşlar
kızıl bir öpüşle kucaklarken
bıraktığı kokuyu gökyüzüne
elveda demeye utanılır mı?


gülüşler saklarım yastığın altına
günaydın derken alsın diye güneş
çünkü hayat toplar gelir, 
damarlarımdan kavrar
korkmam terlemekten
çünkü bilirim iyidir güneş
iyi gelir.

bulutlar ardına gizlenmesin diye
sevdiği şarkıyı mırıldanırken
ellerim ellerimde
bir akarsuyu dinledim
hiç güneş olmamış o,
karanlık, parlarmış yanında
o zaman farkettim kör olduğumu.

bu bir akşam üzeri değil
gün batımı da.
bu bir can çekişi kirpiklerin.
çek çıkar batır diyorlar aşkını,
kıvranmasın.
peki onun neyi var çıkartacak?
batıyorken ben.

6 Mayıs 2011 Cuma

anla be adam

hayalperestlik bulaşıcı bir hastalık olsaydı ve gösterebilseydim hayallerimi belki bu kadar zor olmazdı. sen bilemezsin hücrelerinden bir insan taşarken dişlerini sıkarak onu düşünmemeye çalışmayı. en güzel duyguları yaşarken gitme vaktinin geleceğinin farkında olarak sevincinin kursağında kalmasını. çok sevdiğin bir evde yalnızca misafir olmak nedir? bunu da bilemezsin.

yaşar-hatıralar hayal oldu


neye uğradığını şaşırmış bir deney faresiyim. bilim adamı merak etti, gözlemledi, uyguladı, amacına ulaştı ve bitti. işte bu kadar sığ bakıyorum. çünkü hiç aksini iddia etmedin. 


bir de benden duy lanetleri. şu dünyada yaşamaya sebep bulamayacak hale gelmeyi bir de bende gör. düşe kalka da olsa gittiğim bir yol vardı. dengesizdim. evet şansım hiç yaver gitmiyordu ama yine de aradığım bir şeyler vardı. belki hala yaşanacak güzel yerler vardı keşfedilmeyi bekleyen. hiç hissedilmemiş duygular vardı. şimdi nasıl dizlerimin bağının çözüldüğünü gör. ellerim bom boş nasıl vazgeçtiğime bak. komik mi? ama ben gülüyorum.

her güzel şey bitermiş. bu iğrenç lanet de biter bir gün. daha önemli dertlerimi fark edebilirim. nefes aldığımı... karnımdaki o sancı olmadan uyuyabilirim. gerçekten gülerim, hatta her insan gibi ağlarım belki. ama istemiyorum sil baştan başlasın her şey. bir sayfa daha kapansın istemiyorum. gerçekle bu kadar yüz yüzeyken, başkası ruhunu almış geri vermemişken, şarkıları başkası için söylerken sen ille de inat ediyorum işte. huyum kurusun.

sen sustukça hep eksik kalıyor söyleyeceklerim.

24 Şubat 2011 Perşembe

saçmalıklar silsilesi- böcekli günler

alışmaya korkuyorum. bağırıp çağırmalarıma kimsenin kızmamasına. şişşt sessiz ol demeyişlerine. müziğin sesisini evin her yerinden duyulacak şekilde açabilmeme. küçüçük odanın her yerine eşyalarımı dağıtmama. gecenin bir yarısı gitar tıngıtmama. heyecanlandığımda evde çığlık ata ata koşuşturmama. içime dokunan şeyler okuduğumda küfretmeme. ben küfür etmem ki dear. ama işte oluyor arada. nasıl olsa gülümsediğimde kimsenin aklına gelmez benim küfrettiğim. sevmem zaten. niye yaptım bilmiyorum. ama yaptım.

yalnızken pasaklı olabiliyormuş insan. masadaki kapakların halıya yuvarlanışlarını seyretmekle kalıyormuş. mutfağını işgal eden böcekleri görmezden gelebiliyormuş. ama ama o böcekler ilançlandı da gitmedi taam mı. lütfen. ve hala tiksiniyorum. ha bi de kalorifer böceğiymiş onlar. baya üreme meraklısıdırlar bu arada. hiç üşenmezler bir de yahu gece gece bi tarafım kadar mutfakta gez gez nereye kadar habire bi koşuşturma bi faaliyet. taktir ettim. bişey anlatıcam ama korkma dear. şimdi bu gün böyle bir çikolata yeme anında didim kahve içeyim bari. neyse kupamı aldım içtim bi kaç yudum sonra kupaya bir baktım ki ne göreyim eneğm böcek yavrusu sırt üstü kahvenin üstünde ölmüş. uff devam edemicem.

yeni bi gitarım var. beyaz çikılata gibi rengi. sevdim. bi de bu gün gitar hocamı aradım konuştum. bak yazarken de bi tuhaf oluyorum. eminim diğer odadaki arkadaş telefonu kapattıktan sonraki haykırışlarıma bi anlam verememiştir. seviyorum bu adamı yav. şimdi aklıma bu video geldi. nedense :P çok gülüyorum. durdura durdura izlemiştim ilkinde. yoksa ölürdüm heralde gülmekten. 


ne dicektim. hım. unuttum.

bi şey öğrendim. ağlayamamak depresyon belirtisiymiş ve ağlayamamak kalbe, mideye, bağırsağa vururmuş.
bi şey daha öğrendim. tırnak kederden, saç neşeden uzarmış. 

ama ben depresyonda değilim ki neden böyle oluyor. uf bi antidepresanlar eksikti hayatımda. ama kullanmam ki ehehe. 

bir de bu gün güzel bir şarkıyla tanıştım. çok yakın geldi bana.


bir sonraki saçmalıklar silsilesine kadar ölmemeye bak dear. :)

19 Şubat 2011 Cumartesi

bir kavuşma

daha derinine geçirdi tırnaklarını kadın, boynunun. zihnindeki hatıralarla savaşıyordu. daha sert sıktı dişlerini.

"güzel günlerdi. çok. bir melek hassasiyetiyle dokunurdu bana. gözleri gözlerimden kaçmazdı. yorgun düşen başımı omzuna güvenle yaslardım. üstüme titreyerek sarılırdı. önemliydim. biliyordum."

şakaklarını patlatırcasına sıktı dişlerini bu sefer. ellerini çekip boynundan balkon demirlerine sarıldı. havanın nemi sızlattı tırnak izlerini.

"ne çabuk gittin."

sakin bir geceydi. karşıdaki otoyoldan gelen araba sesleri dışında bir ses yoktu. onu yatıştırmaya rüzgar yoktu. ona eşlik etmeye yağmur yoktu. çığlıklarını bastırmaya şimşekler yoktu.

çok düşündü kendini öldürmeyi. ölürse de ona kavuşma ihtimalinden vazgeçmiş olucaktı. çektiği acıdan kaçma yoluydu sadece. ya da öyle zannediyordu. yaşarsa o ihtimal hep durucaktı ama ölümü beklemek zorundaydı bu sefer vücuduna yerleşmiş cesetle beraber.

cebinden bir fotoğraf çıkarttı. gözyaşlarından renkleri solmuş bu fotoğrafın üzerinde gezdirdi parmaklarını. yere çöktü.

"gittin."

işte şuradaki balkon kapısının ardından görünen o mutfak, resimdeki mutfaktı. elinde su bardağıyla gülümseyen bu adam iki ay önce fotoğraf çektirmemek için yüzünü saklamaya çabalamıştı ama o yine de başarmıştı adamın tebessümünü yakalamayı.

ağlamaktan güçsüz kalmış gözkapakları kapandı. kolları iki yana düştü. hıçkırıkları dinmiş, nefes alıp verişleri düzene girmişti ama yine de zorlanıyordu. ağırlık çökmeye başladı üstüne. haftalardır ne zaman uyuyup ne zaman uyandığından habersizdi ama bu kez uyumayı gerçekten istiyordu. buna şaşırmaya bile hali yoktu. farkedilebilir bi gülümseme belirdi yüzünde. nefesleri seyrekleşti. göğsü neredeyse hiç hareket etmiyordu.


hala sakin bir geceydi. otoyoldan gelen araba sesleri dışında bir ses duyulmuyordu ve artık onu yatıştırmak için rüzgara, ona eşlik etmesi için, yağmura, çığlıklarını bastırması için şimşeklere ihtiyacı yoktu.



16 Şubat 2011 Çarşamba

saçmalıklar silsilesi- sevgili bir gün

Şahane bir sevgililer günü geçirdiğimi belirtmeme gerek var mı yoksa ben anlatıyım sen mi karar ver dear.


Zaten geceden erken bir saate kurduğum sevgili telefonumun sevgiyle çalan ziliyle uyandım. Sevgili odaya baktım ve eşyaların sevgililer gününü kutladım. Kafamı sevgili yastığıma bırakıp sevgili uykunun sevgililer gününü kutlamak üzere tekrar uyudum. Birkaç saat sonra sevgili telefonum çalmaya başladı. Açtım. Telefondaki sevgili ses kargoda bir paketim olduğunu gelip almam gerektiğini söyledi. Tamam dedim kapattım. Sonra düşündüm adam annemin ismini söylemedi, babamın da ismini söylemedi. Adam benim ismimi söyledi. 14 Şubat günü bir telefon geliyor ve paketim olduğu söyleniyor… Kaç saniye daha ben o sevgili yatakta kalabilirdim ki. oha oha ve oha diye haykırdım önce kendimi tutamayarak. neler neler geçmedi aklımdan sonra. Ama umutsuz bir vaka olduğumun da farkındaydım tabi ki. Nasıl bir saçmalıkla karşılaşıcam acaba diye sevgili banyoya girdim. Sevgili kıyafetlerimi değiştirerek dışarı çıktım.

Yoksa diyen o küçük yanımı bastırmakla uğraştım tüm yol boyunca. Aklıma gelen harika düşüncelerle boğuştum. Nesin sen prenses misin ki? Böyle bir şeyi benim için düşünebilecek kim var? Olsa bile kimse senin böyle bir güzelliğe değebileceğini düşünmez diye. Ne yaptımsa olmadı. Paketimi açıp ne olduğunu görene kadar o sevgili küçük yanım durmadan sevgiyle dırdır edip durdu.

Meğersem nivea bana küçük bi paket yollamış. Gülümsemekten kapanmayan ağzımı görenler muhtemelen şanslı biri olduğumu düşünmüşlerdir. Oysaki sadece sevgili halime gülüyordum. Ama üzülmedim. Daha beteri de olabilirdi. Sevgili niveaya teşekkürler bu arada. Düşünmüş etmiş. Eksik olmasın.

Sevgili paketim elimde gülücükler saçarak sevgili evime döndüm. Sevgi dolu bi kahvaltı ettim. Etrafımda toplanan bu kadar sevgiyle ne yapacağımı şaşırdım. Boş boş dolandım önce. Sonra sevgili günlük programımda gitar çalışmak olduğu için sevgili gitarımı elime aldım ve sevgiyle çalışmaya başladım. Sevgili notalarla ilgilendim durdum hep. Yatana kadar da başka sevgili bir şey yapmadım. Annemin yaptığı sevgili yemekleri yemeyi saymazsak tabi.:)

Şahane geçen sevgililer günüm bittiği için hafif bir burukluk olsa da bir sonraki sevgililer gününü düşünerek sevgili geceye iyi uykular dedim ve sevgiyle yumdum gözlerimi.



bu da benden sana hediye olsun dear ;)

11 Şubat 2011 Cuma

Fly Me To The Moon

beni aya uçur...

ve yıldızların arasında oynamama izin ver.

baharın neye benzediğini görmeme izin ver...

jüpiter ve marsta...

başka bir deyişle, elimi tut.

başka bir deyişle, sevgilim beni öp.

kalbimi şarkıyla doldur...

ve sonsuza kadar daha çok söylememe izin ver.

sen hep özlediğim, hep taptığım ve sevdiğimsin.

başka bir deyişle, lütfen gerçek ol.

başka bir deyişle, seni seviyorum.

4 Şubat 2011 Cuma

kör gibi

insan görmezse boğulur zanneder. mevsim kıştan bahara dönmeyecekmiş gibi. gece yattığında sabaha kalkamayacakmış, içtiği her su zehirli, karşılaştığı her yabancı katilmiş gibi. karşıdan karşıya geçerken arabalar çarpacakmış, camlardan hayalet fırlayacakmış, merdiven basamakları hiç bitmeyecekmiş gibi.

insan görmezse bir daha göremeyecekmiş gibi olur. yavaş yavaş silinir gerçek. hayaller parlaklaşır. hangisini seviyorsun deseler cevap veremez. sıkılmış portakalı daha şanslı bulur kendinden.

insan görmezse özler. soğuk gecelerde üzerinden çekilen yorganı ister gibi ister. üşür çünkü. titrer.

insan görmezse acır. terin kesik yarasını sızlatması gibi yanar.

ama insan görmediği zamanlarda da nefes alır. konuşur. acıkır, yemek yer. susar, su içer. gezer dolaşır. şarkı bile söyler. üzülür, ağlar. sevinir, güler.
insan görmese de yaşamaya devam eder.

30 Ocak 2011 Pazar

Tori Amos - A Sorta Fairytale


göz kapaklarımda dudaklarını hissedene kadar açmam gözlerimi..  güneş doğup batar mıymış. pek ala. mevsimler mi geçicekmiş. geçsinler. çiçekler de açsın isterseler. kafamdaki masalda yaşarım ben. kokunu duysam yeter. bir de ellerin. ben beklerim..

29 Ocak 2011 Cumartesi

mağlup

silahımı kaybettim. askerlerim öldüler. çadırım paramparça. topraklarımda bana ait sadece kan var.
ama bitmedi.. yakmak, yıkmak yetmiyor düşmana.  mağlubiyetim ilan edilmeden yok olucam. sanki hiç savaş olmamış gibi olucak sadece o kalıcak.

kanın buruk tadıyla doldu ağzım. ruhum ağır ağır siliniyor. yüzüme çakılan tebessümü kimse indiremez artık.

dönülecek yer yok. çok ufak benzer bir özellik yetiyor hala tersyüz olmama.


ben meğersem Don Kişot'muşum..

19 Ocak 2011 Çarşamba

hayalet korkusu

uyuyamıyorum... gözlerimi kapadığımda hep aynı şey..

ee nasılsın dearcım? senin sınavların nasıl gidiyor? 4 adet bütünlemem var şimdilik. bu gün az kala  5 oluyordu bu rakam, ucuz atlattım.
her şey boktan bir şekilde devam ediyor merak ediyosaydın. sosyal aktivitelerime devam ediyorum. az da olsa kitap okuyorum. okula uğruyorum işte. e sınav falan.. haftaya ara tatil dalgası yüzünden baba evine dönüyorum. hala diş tellerim çıkmadı. kpssye çalışmaya hiç başlamadım. okuldaki işimi baya astım ama gönüllerini almak zor olmayacaktır.

enteresanlıklar olmuyor mu dersen çok ilginç günlerin üstünden geçtim. şimdilik biraz daha normal gibi hatta.

merakla bekliyorum. yıllardır mutluluğuma mani olan  kıskanç herif o mu? yoksa yine bi hayalet çıkıp elimden alacak mı?  bu da değilmiş diye üstüne bir çizik atarak devam mı edicem yaşamaya(!) eğer oysa.. uu dostum önce güzel bi dayak yiyecektir. senin kıskançlığın yüzünden kaç kişi kırdı beni, kaç kere mahvoldum senin haberin var mı bencil pislik diye bi girişmem mümkün tabi. kaç kere derse napıcam? e bi elin parmaklarını geçmez. aslında çemkirmeye değmez ama insana koyuyor işte. sonrası zaten iyilik güzellik.

yo hayır düşünmeyeceksin diyor bir ses. güzel şeyler düşünmeyeceksin. ama bu iyot kokusu alınca denizi hayal etmemeye çalışmak gibi bir şey. aslında iki dudak arasından çıkacak tek cümleye kalmış. ama hani bazen sözler gereksiz kalır. ortada olan şeyler vardır. işte ben öyle bi istisnaya çarptım ki ı ıh imkanı yok. sezgilerime ya da zekama asla güvenemiyorum. acabalar ve belkiler rahat bırakmıyor. yaşadıklarımda hep bir acı tat var bu yüzden. kursağımda kalıyor çoğu güzellik.

merakla bekliyorum. yıllardır mutluluğuma mani olan  kıskanç herif o mu? yoksa yine bi hayalet çıkıp elimden alacak mı?

duman



bir buz dağının görünmeyen kısmı kadar görünmüyor. bir şey söyleyecek gibi oluyorum. söyleyemiyorum. haydi atla suya bak bakalım neyin nesiymiş? yemiyor. suyun soğukluğu kırıyor hevesimi. neden diyorum, neden kendisi neler döndüğünü anlatmasın ki? bekle o halde. yüzüne çarptığı "sanane"lerini afiyetle ye!

aklımı yitirmeden ki yitirmediğimi asla iddia edemem, gerçekle yüzleşip bunu algılayabilmeyi umuyorum.

belki de sadece acınacak haldeyimdir.

Only Girl


Want you to make me feel like I'm the only girl in the world 

Like I'm the only one that you'll ever love 
Like I'm the only one who knows your heart 
Only one...

16 Ocak 2011 Pazar

12 Ocak 2011 Çarşamba

ring ring ring

sen aradığında, 
şaşkın ve titreyerek uyanır sesim
adımı unuturum
kim olduğumu
kim olduğunu