21 Ağustos 2012 Salı

yaz sendromu


yine güzel bir şeyin sonuna geldik sanırım.
yüzleşme vakti.

yüksek bir yerden kara düşmek gibi bu mevsim. çok yumuşak bir yalnızlık, İstanbulun nemi kadar yapış yapış teninde, ya da rehavet içine çöken, bilemiyorum, son mu başlangıç mı? her şeyi bir kenara itebilen bir gücü var emin olduğum.

derin derin içime çekiyorum sıcağı, sakinliğin sesini dinliyorum, bu gün son günümmüş gibi eşyalarıma şefkatle bakıyorum. ne ara doldu zamanım?

heyecanım kalmadı mutluyum, uzaklığın verdiği dinginlik olmalı, güzel. bazıları için acı çekmeyi sevmiyorum. isterse unutur insan derdim hep eskiden, konuşmak çok kolaymış. Dersimi aldıysam gidebilir miyim ben. bir tür takıntı diyebileceğimiz bu garip hisle pek anlaşamıyoruz da.

tek başıma kaldıramadığım yükler var, söylesem hafifler miyim?

18 Ağustos 2012 Cumartesi

çaresiz

nefretin de çaresi olmalı!
kışın serçeyi üşütmeyen,
bizi dünyadan düşürmeyen
çare...

bir kuyunun başında,
nereye gideceğini biliyor;
su
geri çevrildi sevgiliden.

güneş çoktan batmıştı
perdesini çekip
kadın
sarıldı yattı sırrına
hangisindeydi çare ?

sayıklamalar 2

kızgınım
cama çarpan bir sinek nasıl kızgınsa
çok kızgınım.
utanmadan yazıyorum işte
saklayamıyorum artık
sığdıracak hiç bir yerim kalmadı.
gittikçe çoğalan bakteriler
çekildiler yarıştan

uykusuz bir gece
tutkusuz bir sevişme gibi
yenik düşüyor güneşe
boynu bükülüyor martıların
gün aydın, peki sen?
nasıl bir karanlıksın,
nasıl bu kadar uçsuz bucaksız...

suçu yok burçların
özlüyorum ya
hep burada kırılıyor cümleler
anlam gözlerini yitiriyor.
suçlu gece de değil,
istanbul hiç değil

sayıklamalar

kaç defa daha ölmek gerek
unutmak için bir portreyi
gittikçe deliriyorken çizgiler
ve renkler diriliyorken

gelişigüzel bir itiraf
ya da ezberlenmiş bir metin
bir şehri
ezip geçecek kadar net olmalı
tek kelime, gökler ağırlığında

bağcığına bağlanmış,
ağzına dolmuş saçlar.
karınca yuvaları gözlerinde
kulakları; arı kovanı,
farkında mı?
ne harika elleri var insanoğlunun
be ne muhteşem parmaklar
fırçayı kullansa iyi olur,
unutmak için bir portreyi.
insanoğlu,
renkler düşman değil.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

çöl rehberi

girer girmez kaybolan bir kapıdan geçtin...
gıcırdayan bu kapının sesinden başka bir ses duyamazsın burada.
rüzgar bile parmak uçlarıyla eser saçlarının arasından.
bastığın toprakta kahverenginin kanunları geçer. gökyüzü ise griden başkasını tanımaz.
bu diyarda her mevsim sonbahar dolar ciğerlerine. bu topraklar güneşi henüz hiç görmemiştir.
işte şu  güney tarafında gördüğün viranelik, güneş getirme vaadiyle gelenlerindir.
yakınlaştıkça ayırt edilir küçük yıkık yapılar.
kimisinin temeli atılmış henüz bir tuğla bile konmamış, kimisi bir kata kadar çıkıp yıkılmış, kimisi tek duvardan ibaret, kapısız penceresiz çatısız bir kaç ev.
taşlarından lanet kokusu gelen bu eski binaların yanında tozlanmış mezar taşları vardır bir de..
ne isimleri bellidir ne doğum- ölüm tarihleri...
sadece bir araya getirdikleri tuğlalardan fikir edinirsin onlar hakkında.
her an hayaletleriyle karşılaşabileceğin bu uğursuz sokaktan bir an önce çıksan iyi olur.
çıkışta gördüğün dağ yolunun sonu ise kumsala çıkar. ama sana oraya gitmeni pek tavsiye etmem. o denizi izleyip huzur bulmazsın çünkü, dalgalarının sesinde müzik yoktur. hem yolda nasıl bir tehlikenin seni beklediğini asla bilemezsin.
inat edersen ve eğer sağ salim geçebilirsen dağı, az önceki sessizlikten eser bulamazsın. karşında metrelerce kabaran dalgaların biri eğilirken diğeri ayağa kalkar, sanki sıralanmış bir sürü kuduz köpek, köpükler saça saça karaya çıkmaya çalışıyor da biri tasmalarından tutuyor gibidir..
bir kayık görüyor musun orda savrulan, ufka taşınmak için gönüllü bekliyor.
peki cesaretin kaldı mı?
yoksa kaçmaya yer mi arıyorsun yolcu,
ne diye geldin?
ırmakları kurumuş, çiçeklerine hazan vurmuş bu yere, ne diye geldin?
vaadin yağmur mu, bereket mi, huzur mu?
burası senin yurdun mu?
ölmeye mi geldin,
güneş olup doğmaya mı?

beyaz

bir boyanın başka bir boyada karışması gibi dağılmak var.
pembenin içindeki beyaz...
aslında besbelli ama nerede gösteremezsin.
özünü verir beyaz
yok olmaz
başka bir renkte tekrar doğar.