27 Ekim 2010 Çarşamba

ama aşk şimdi cesaret işi

dinle (incubus- love hurts)


yüzüme takılır saçlarım, rüzgarla dans ederken. dudaklarımda, kirpiklerimde kilitlenir..ne bekliyorsun?

korkun kendinden. cesaretsizliğini gururunun arkasında saklıyorsun. yüzüme dokunup saçlarımı sıyıramıyorsun bile. merakın da mı yok; bu gözlerde ne var diye.

o yaz gecesindeyim ben hala. hiç örtünmedim. mevsimler benden yana; hiç üşümedim. sen giyin kışlıklarını. tenine ulaşamadığım sürece daha çok titrersin..

hadi söndür ışıkları..ben kaparım gözlerimi; sen, uyudum zannedersin.

insanın kendini bilmesi




her ipeksi bukle
yağmur biriktiren kıvrım
gözümü alan her güneş parçası
imkanı yok, öyle değil
ama ben öyle zannediyordum işte

bu benim.
eskiden de öyleydi
her kumral karaltıda
seneryomu yazıp bitirirdim bile
arkasını dönmeden o yüz
imkanı yoktu
ama ben öyle istiyordum işte

dünya dursa şimdi
ben durmam
illa yakması için hiç yoktan
çekip çıkartırdım birini
bulurdum yine

21 Ekim 2010 Perşembe

kırılma noktası :P

bilgisayarımı karıştırırken yine bir can sıkıntısı esnasında. aşk ve gurur filminden print screen ettiğim bi kare karşıma çıktı. sonra bişi aklıma geldi, yüreğine sor filminden ve küçük sırlar dizisinden aldığım karelerin yanına getirdim. bi bugımı keşfetmiş oldum. aşkın doruğu gibi gelir bana şu durum. çok heycanlı bişi olmalı.. tebi burun estetiği de önemli :P

 başka diyecek pek bişi yok bence ; )

14 Ekim 2010 Perşembe

iyi ki doğmuşum ; )

önce şu şarkıyı farklı pencerede aç :) (seal- love's divine)

kendimi kaybederim çoğu kez. hep gelecekle alakalı kaygılarım olduğundan o anki durumum gözümden kaçar. işte o zaman birileri toparlar beni. kendimi gözlerinden görebildiğim birileri. ben o birilerini çok seviyorum be dear..

konuşmaların içinde önceden söylediğim sözleri onların ağzından duyuyorum. sen demiştin bunu diyorlar. veya sadece kendimin dikkat ettiğini zannettiğim şeylerden bahsediyorlar..işte o zaman ne çok ben varmış diyorum.. çok mutlu oluyorum. beni dinlemişler. kulaklarıyla değil sadece..

bir de ben sürprizleri de çok severim dear..

yağmurlu bir gündü. okul bitmişti. ıslak kıyafetlerimle işimde gücümdeydim. ihmal ettiğim işimin gönlünü almak istercesine dikkatle çalışıyordum. bir haber geldi. hoca bizle görüşücekmiş. yarım bırakıp gitmek zorundaydım. gittim de.. yağmurun salınarak aktığı yokuşlu yollardan sular sıçrata sıçrata o hiç sevmediğim cafeye gittim. yağmurdan adam olarak girdim cafeye. ordaydılar. hepsi öyle bütün öyle bağlanmış. hiç haberim yok. bekledim. birazdan hoca gelecekti. bekledim. birazdan hoca gelecekti..ama garson geldi. alkışlar.. kahkalar.. coşku.. mutluluk.  mumu üflememi söylediler.. oysa benim yüzüme gözüme hayret bulaşmıştı. sevgiyle sildiler yüzümü. pastamı yürekleriyle yediriler. öyle tektiler ki.. öyle de kalabalık.. bir bir geldi hediyelerim.. eksik parçalarımı da bulmuşlar yarabbim.. parça parça tamamlandım.

taşın altından bir çift kara göz parladı. muzur yaramaz gözler.. biliyorum.. kalbimin sende olduğunu. beni benden çok umursadığını. nasıl da didik didik uğraştığını. belki de bilmiyorum.

ben bunu ne zaman yazarım? şu an yetmiyor dağarcığım. seni ifade etmek için yazmak kafi mi bilemem. nasıl bi yöntem bulurum da yaparım ya da ömrüm yeter mi bilemiyorum. ama anlarsın ki zaten sıradan bir kahverengi olsa da gözlerim, içinde senin için yanan ateşi farkedersin.

ve sen tenime değen yeşim taşı kadar yatıştırıcı.. akıl ve cesaret veren, rahatlatan, güven ve huzur veren, dengeleyen, iyileştirensin.. 

5 Ekim 2010 Salı

hem suçsuz hem güçsüz hem halsiz...

dinleyin..dünya üzerinde sayısını telaffuz edemeyeceğim kadar kalp atışı.. telaş.. sonra sesler kısılır, -olur ya olmayacak yerde herkesin susası gelir-
derinden gelen hıçkırık sesi.. saçlarıyla yüzünü kapamış yere dökülen damlaları silmekle meşgul biri.. farketmiş olucak ki izlendiğini eli kanayan kalbine gidiyor.. bir insan eli kaç yarayı örtebilir ki? kısık bi feryat çıkıyor dişlerinin arasından "dönün. bakmayın. yine karışın kendi gürültünüze. aman nolur bilmesin. duymasın."

çok mu geç?