19 Şubat 2011 Cumartesi

bir kavuşma

daha derinine geçirdi tırnaklarını kadın, boynunun. zihnindeki hatıralarla savaşıyordu. daha sert sıktı dişlerini.

"güzel günlerdi. çok. bir melek hassasiyetiyle dokunurdu bana. gözleri gözlerimden kaçmazdı. yorgun düşen başımı omzuna güvenle yaslardım. üstüme titreyerek sarılırdı. önemliydim. biliyordum."

şakaklarını patlatırcasına sıktı dişlerini bu sefer. ellerini çekip boynundan balkon demirlerine sarıldı. havanın nemi sızlattı tırnak izlerini.

"ne çabuk gittin."

sakin bir geceydi. karşıdaki otoyoldan gelen araba sesleri dışında bir ses yoktu. onu yatıştırmaya rüzgar yoktu. ona eşlik etmeye yağmur yoktu. çığlıklarını bastırmaya şimşekler yoktu.

çok düşündü kendini öldürmeyi. ölürse de ona kavuşma ihtimalinden vazgeçmiş olucaktı. çektiği acıdan kaçma yoluydu sadece. ya da öyle zannediyordu. yaşarsa o ihtimal hep durucaktı ama ölümü beklemek zorundaydı bu sefer vücuduna yerleşmiş cesetle beraber.

cebinden bir fotoğraf çıkarttı. gözyaşlarından renkleri solmuş bu fotoğrafın üzerinde gezdirdi parmaklarını. yere çöktü.

"gittin."

işte şuradaki balkon kapısının ardından görünen o mutfak, resimdeki mutfaktı. elinde su bardağıyla gülümseyen bu adam iki ay önce fotoğraf çektirmemek için yüzünü saklamaya çabalamıştı ama o yine de başarmıştı adamın tebessümünü yakalamayı.

ağlamaktan güçsüz kalmış gözkapakları kapandı. kolları iki yana düştü. hıçkırıkları dinmiş, nefes alıp verişleri düzene girmişti ama yine de zorlanıyordu. ağırlık çökmeye başladı üstüne. haftalardır ne zaman uyuyup ne zaman uyandığından habersizdi ama bu kez uyumayı gerçekten istiyordu. buna şaşırmaya bile hali yoktu. farkedilebilir bi gülümseme belirdi yüzünde. nefesleri seyrekleşti. göğsü neredeyse hiç hareket etmiyordu.


hala sakin bir geceydi. otoyoldan gelen araba sesleri dışında bir ses duyulmuyordu ve artık onu yatıştırmak için rüzgara, ona eşlik etmesi için, yağmura, çığlıklarını bastırması için şimşeklere ihtiyacı yoktu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder